ABD Başkanı Donald Trump'ın siyasi kariyerinde, geleneksel siyasetin ve diplomasinin kurallarını neredeyse hiçe sayan, görece barışı gözeten, gösterişli ve hızlı sonuç odaklı bir liderlik tarzı öne çıkmaktadır. Ukrayna'daki çatışmayı bitirme konusundaki ‘barışın öncüsü’ olma rolü, bu psikopolitik stratejinin önemli bir parçasıdır. Liderliğine psikolojik perspektiften bakıldığında, Trump'ın barış vaatleri bir dış politika başarısından çok, kişisel markasının ve benzersiz müzakere yeteneğinin bir kanıtı olarak sunmuş olduğu görülmektedir. Donald Trump, küresel ölçekteki kararları ve adımlarıyla küresel dengeleri kendi karizması ve gücüyle yeniden şekillendirebilecek tek kişi olduğu algısını güçlendirmeye çalışmaktadır. Kendisini bu noktada ispatlayacağı alanlardan biri de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın nihayete erdirilmesi meselesidir.
Güvenlik kaygısı mı iktisat mı?
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonlandırılmasına yönelik açıklamalar gündeme geldiğinde, meselenin sadece ateşkes değil, aynı zamanda ABD’nin bölgedeki ekonomik çıkarlar üzerine kurulu olduğu daha net ortaya çıkmıştır. Ukrayna'nın modern teknolojiler için kritik olan nadir elementler (lityum, grafit, titanyum vb.) açısından zengin yeraltı kaynaklarına sahip olması durumu önemlidir. ABD'nin bu kaynaklara erişimi için Ukrayna ile mutabakat zaptları imzalamış olması, jeo-ekonomik bir arka planın varlığını gösterir ve Trump’ın meseleye derin güvenlik kaygıları taşıyan Avrupa Birliği’nden farklı olarak salt iktisadi fırsatlar üzerinde politika üretmekte olduğunu da net bir şekilde orta koyar.
Trump'ın 28 Maddelik Barış Planı
Donald Trump yönetimine atfedilen ve Moskova ile yürütülen görüşmelere dayandığı iddia edilen bu 28 maddelik plan taslağı, Ukrayna'nın egemenlik sınırlarının teyit edilmesi, kapsayıcı bir saldırmazlık anlaşması imzalanması ve Rusya-NATO arasında ABD arabuluculuğunda diyalog kurulması gibi genel hükümleri içermektedir. Ancak planın en tartışmalı ve kritik maddeleri, toprak ve güvenlik statülerine ilişkindir.
Plana göre, Ukrayna'nın NATO'ya katılmayacağı anayasal güvence altına alınacak ve NATO'da Ukrayna'yı kabul etmeyeceğini taahhüt edecektir; ayrıca Ukrayna Silahlı Kuvvetleri'nin büyüklüğü sınırlandırılacaktır. Toprak Statüleri konusunda ise Kırım, Luhansk ve Donetsk'in fiilen Rusya'ya ait olduğu tanınacak; Herson ve Zaporijya mevcut temas hattı boyunca dondurulmuş statüde tutulacaktır. Rusya'nın bu beş bölge dışında kontrol ettiği diğer alanlardan çekilmesi öngörülürken, Ukrayna birliklerinin Donetsk'in bir bölümünden çekilmesiyle tampon bölge oluşturulması planlanmıştır. Ekonomik olarak ise Rusya'nın küresel ekonomik entegrasyonu yeniden sağlanacak, dondurulmuş Rus varlıklarının kullanımı ve Ukrayna'nın yeniden inşası konuları ele alınacaktır. Ayrıca Ukrayna'nın AB üyeliğine hak kazanması ve kısa vadeli ayrıcalıklı Avrupa pazarına erişim hakkı elde etmesi de planın maddeleri arasındadır.
Ukrayna, Rusya ve Avrupa açısından değerlendirme
Ukrayna açısından bakıldığında bu plan, toprak bütünlüğünden taviz anlamına geldiği için dezavantajlıdır. Kırım'ın, Luhansk ve Donetsk'in kaybını ve diğer bölgelerin dondurulmuş statüsünü kabul etmek, ülkenin uluslararası alanda tanınan sınırlarını küçültür. Ayrıca, anayasal olarak NATO üyeliğinden vazgeçmek, Ukrayna'nın en büyük güvenlik hedefinin rafa kalkması demektir. Yine de AB üyeliği yolunun açılması ve dondurulmuş Rus varlıklarının yeniden inşa için kullanılması ihtimali, ülkeye bir miktar ekonomik katkı sağlayabilir. Genel olarak, Ukrayna bu planla ciddi tavizler içeren, dezavantajlı bir barışı kabul etme riskiyle karşı karşıyadır.
Rusya açısından bakıldığında, plan, Rusya'nın temel jeopolitik ve toprak taleplerinin çoğunu karşıladığı için avantajlıdır. Ele geçirdiği toprakların uluslararası alanda tanınması ve ilhakının resmileştirilmesi, Rusya'nın askeri harekatının sonuçlarını güvence altına alır. NATO'nun kapısının Ukrayna'ya kesin olarak kapanması ve tampon bölge yaratılması, Rusya'nın en temel güvenlik kaygılarından birini ortadan kaldırır. Ayrıca yaptırımların kademeli olarak kalkması ve küresel ekonomik sisteme entegrasyonun yeniden başlaması, Rusya ekonomisi için kritik önem taşıyan bir çıkış yolu sunar. Dolayısıyla, bu plan Rusya'ya, avantajlı bir sonuca ulaşma ihtimali sunar ve savaşın Rusya tarafından kazanıldığına dair de net bir kanıt olarak değerlendirilebilir. Ayrıca ABD ve Rusya arasında enerji, yapay zeka, altyapı ve Arktik bölgesi madenleri başta olmak üzere birçok alanda uzun vadeli ekonomik işbirliği anlaşmaları da yapılacağına dair de ifadenin yer aldığı belirtilmektedir.
Avrupa güvenliği açısından bakıldığında, bu planın kabulü, son derece kritik ve karmaşıktır. Zira Avrupa güvenlik perspektifinden bakıldığında Ukrayna, Rusya'nın Batı'ya doğru yayılmasını yavaşlatan adeta bir tampon devlet görevi görmektedir. Öncelikle, planın öngördüğü Ukrayna’nın NATO’ya üye olma talebinden vazgeçmesi, bu tampon rolünün etkinliğini ciddi ölçüde azaltması demektir.
Diğer yandan bu planın kabul edilmesi, Avrupa'nın güvenliğinin ABD merkezli bir dengeye oturtulması yönünde bir gelecek sunduğuna dair endişeli beklenti doğurmaktadır. Ukrayna’nın tampon pozisyonu zayıflarsa, Rusya’yı tehdit olarak algılayan Avrupa ülkeleri kendi askeri kapasitelerinden çok, ABD'nin NATO içindeki kararlılığına bağımlı kalabileceği yönünde endişeleri de beraberinde getirmiştir. Donald Trump'ın sık sık dile getirdiği, NATO'nun ‘modası geçmiş’ olduğu ve Avrupalı müttefiklerin savunma harcamalarına yeterince katkıda bulunmadığı yönündeki söylemleri, bu planın yarattığı belirsizlikle birleştiğinde, Transatlantik ilişkilerde derin bir güven krizine yol açma potansiyeline sahiptir.
Bu durum, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve güvenliğini gözeten Avrupa'yı, kendi savunma yetenek ve kapasitesini hızla geliştirmeye mecbur bırakma ve de Transatlantik ilişkilerini, eşit müttefiklikten, ABD'nin çıkarlarına bağımlı bir patron-müttefik modeline doğru kaydırma potansiyeli taşır. Ayrıca bu planlanın, ABD’nin Rusya-Çin ekseninde oluşan sıkı ilişkileri de frenleme hedefi taşıyan stratejik bir hamlesi olduğu değerlendirilmektedir. Bu hamle, Rusya’yı Batı'ya doğru kısmi bir ekonomik entegrasyon vaadiyle çekerek, ABD’nin temel stratejik rakibi olan Çin ile olan hayati bağlarını zayıflatma amacını taşıdığı şeklinde bir başka tahmini boyut bulunmaktadır. Ancak, enerji ve stratejik iş birliğinde jeopolitik olarak kaçınılmaz bir ortaklığa dönüşen Moskova-Pekin ekseninin Batı'dan gelen kısa vadeli ekonomik vaatlerle kolay kolay zedelenmeyeceği açıktır.
- Trump'ın Barış Planı Rusya'ya Zafer, Transatlantik Hattına Krizmi Getiriyor? 03.12.2025
- Donald Trump’ın Yakın Çevre Politikasında Tehdit İnşası: Venezuela Krizi 18.11.2025
- Kıtlıktan Çatışmaya, Çatışmadan Barışa IRA: Kuzey İrlanda’da Terörle Mücadele Örneği Türkiye için Uygun mu? 13.11.2025
- Demir Duvar’ın Zihni: Netanyahu’nun İktidar Psikolojisinin Gölgesinde Barış Mümkün mü? 18.10.2025
- Tümünü Gör