
İsrail siyasetinin son yıllarına damgasını vuran Başbakan Binyamin Netanyahu, yalnızca bir siyasi bir figür olmanın çok daha ötesinde teopolitik bir ideolojinin taşıyıcısı konumdadır. Binyamin Netanyahu’nun siyasi kişiliği, Revizyonist Siyonizm günümüzdeki izdüşümü olarak değerlendirilebilir. Netanyahu’nun iktidar psikolojisi Vladimir Jabotinsky’nin 1923 yılında kaleme aldığı ‘Demir Duvar’ makalesinin düşünsel mirasına dayanır: Güvenlik, varoluş ve kimlik, tüm bunlar ancak mutlak güçle korunabilir. Onun liderlik tarzında ‘barış’ bir ideal değil, tehdit unsurlarının sürekliliği ile tanımlanabilecek ve değişebilecek bir güvenlik stratejisidir.
İsrail, 7 Ekim 2023’ten buyana Hamas ile savaşı çok daha ileri seviyeye taşıyarak milyonlarca insana yönelik tarihin en büyük soykırımına girişti. ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’ye yönelik barış planıyla muğlak bir çerçevede ateşkes anlaşması yapıldı. Bu ateşkesin barış anlaşması olmadığına önemle dikkat çekmek gerekir. Askeri terminolojide operasyonel ateşkes olarak tanımlayabileceğimiz bu ateşkes, insani yardım koridorları açmak, esir takası, yaralı ve sivil tahliyelerini sağlamak, müzakereler için zemin oluşturmak gibi temel amaçlar taşımaktadır.
Gazze’de ateşkesin ardından Donald Trump’ın barış planı gereğince üç fazdan birincisi uygulanmaya devam ediyor. Donald Trump’ın Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi amacıyla 20 maddelik planı sunmuş bazı maddeleri ise günlerce tartışılmış, Gazze meselesini ekseriyetle Hamas’ın varlığına indirgeyen bir çerçeve çizilmişti. Yoğun diplomatik görüşmelerin ardından 13 Ekim’de gerçekleştirilen Şarm El-Şeyh Barış Zirvesi nihayetinde ateşkesin sağlanması ve birinci fazın başlamasıyla birlikte dünya liderleri payına düşen başarı puanını hanesine yazdı. Gazze’de oluk oluk akan kanın durma ihtimali hepimizi sevindirse de ateşkes sürecinin kırılgan bir zemine sahip olduğu ve İsrail’in güven konusunda sicilinin kötü olduğu, iyi bir notu olmadığı çok açık.
Netanyahu’nun Psikopolitik Paradigması
Gazze’de kalıcı barışında sağlanmasının önündeki en büyük engellerden biri, İsrail yönetiminin güvenlik merkezli zihniyetidir. Bu zihniyetin temeli‘Demir Duvar’ doktrinidir. Netanyahu’nun iktidar psikolojisini teopolik yönüyle ele almak, yalnızca güncel çatışma dinamiklerini değil, İsrail’in bölgesel politikalarını, bölge güvenliğine etkisini ve barışa yönelik yaklaşımını belirleyen psikolojik, ideolojik ve tarihsel kodları anlamak açısından da önemlidir. Çünkü Gazze’de ve bölgede kalıcı barış ancak bu zihinsel duvarın çözümlenmesiyle mümkündür.
Binyamin Netanyahu’nun politik kimliği, siyasi kariyeri sürecince teokratik motivasyonlara ve sürekli tehdit söylemine dayanmaktadır. Düşmanın varlığından beslenmek yönetim stratejisinin temelini oluşturmaktadır. Yani Netanyahu klasik karizmatik kriz lideri modeli olarak karşımıza çıkar. Hamas, İran, Hizbullah vb. unsurlar üzerinden sürekli tehdit algısı yaratmakta ve kendini o tehlikeyi önleyebilecek lider olarak konumlamaktadır. Yaratılan tehdit algısı dolayısıyla insanlarda korku duygusu ve güvenlik ihtiyacı doğar. Bu sayede toplumun korku ve kaygılarını yöneterek saldırgan tutumuyla korumacı bir lider pozisyonuna kendini konumlandırır ve toplumun güvenlik ihtiyacına hitap eder; rasyonel eleştirilerin de önüne geçer. ‘Düşman tehdidi’ iktidarının sürekliliği için en temel sermayesidir. Netanyahu’nun düşman varlığından beslenen bir politik yaklaşıma sahip olması dolayısıyla, bu iktidar modeliyle uluslararası topluma güven vermediği açık.
Netanyahu’nun dini motivasyonu da oldukça yüksek, tarihi bir misyon algısı yaymak için de önemli bir propaganda yürütüyor. İsrail’in bölgedeki varlığı ve genişleme gerekliliği sadece güvenlik ve tehdit unsurlarından kaynaklanmıyor. Kendilerini Tanrı’nın yeryüzündeki tezahürü olarak değerlendirerek vadedilmiş topraklar üzerinden derin bir motivasyon mevcut. Dolayısıyla Netanyahu’nun politikaları hem siyasi hem de ilahi görevin bir parçası olarak görülüyor. Böylece vadedilmiş topraklar dolayısıyla mistik milliyetçi bir durum ortaya çıkmakta, bu da politik yol haritası olarak kullanılmaktadır. Netanyahu retoriğinin temelini din ve güvenlik travmalarıyla birleştirerek halk üzerinde, özellikle muhafazakâr-sağ kesim, güçlü bir rezonans yaratıyor.
Netanyahu’nun ideolojik dünyasının çekirdeğini daha fazla netleştirmek için anahtar noktaya yani ‘Revizyonist Siyonizm’ anlayışına bakmak gerekir. Bu anlayış, salt siyasi bir akım değil, İsrail’in otonomisini oluşturacak kimlik, sınır ve düşman algısını şekillendirilmesine katkıda bulunan önemli bir görüştür. Bu ideolojik hareketin kurucusu Netanyahu’nun babası Benzion Netanyahu’nun özel sekreterliğini yaptığını ve fikirlerini akademik düzeyde savunduğu Vladimir Jabotinsky’dir. Jabotinsky’nin ortaya koyduğu temel ilkeler; Ürdün Nehri’nin her iki yakası da (Batı Şeria, Gazze, hatta Ürdün’ün bazı kısımlarını da içine alır) Yahudilerin tarihsel hakkı olduğu; askeri güç ve caydırıcılık temelinde güvenliği sağlanabileceği; tarihsel hak vurgusunun ön planda olması gerektiği; Batı kültürü ile uyumlu bir modern ulus devlet anlayışının tesis edilmesi savunulur. Vladimir Jabotinsky’nin görüşlerinin yer aldığı ‘Demir Duvar’ adlı makaleden bazı bölümler bu savununun ve Netanyahu’nun anlaşılmasına daha fazla olanak sağlayacaktır:
‘Arapların Filistin’den çıkarmanın tamamen imkansız olduğunu düşünüyorum. Filistin’de her zaman iki devlet olacaktır ve bu benim için yeterince iyidir, Yahudiler çoğunluk olduğu sürece.
…
Barışçıl bir amaç her zaman barışçıl yollarla gerçekleştirilebilir mi? Bu sorunun cevabı bizim Araplara karşı tutumuza değil, Arapların bize ve Siyonizme karşı tutumuna bağlıdır.
…
Bizimle Filistin Arapları arasında gönüllü bir anlaşma olamaz, ne şimdi ne de öngörülebilir gelecekte. Bunu bu kadar kesin söylüyorum çünkü ılımlı Siyonistleri incitmek istemem. Ama onlar da çoktan fark ettiler ki, Filistin’i Arap ülkesinden Yahudi çoğunluklu bir ülkeye dönüştürmek için Filistinli Arapların rızasını almak tamamen imkansızdır.
…
Sömürgeleştirme tarihini bilen herkes şunu bilir: Yerel halkın rıza gösterdiği tek bir koloni örneği yoktur. Çünkü her yerli halk, toprağını kendi yurdu olarak görür, ve bu hakimiyeti sonsuza dek sürdürmek ister; yeni efendileri değil, yeni ortakları bile kabul etmek istemez.
…
Bu durum Araplar için de geçerlidir. Bizim ‘barış yanlılarımız’, Arapların ya aptal olduklarını (gerçek niyetimizi fark etmeyeceklerini) ya da rüşvetle kandırılabileceklerini sanıyor. Ben bu görüşü reddediyorum.
...
Araplar Filistin’e bizim kadar içgüdüsel bir sevgiyle bağlıdır.
…
Filistinli Araplara, Filistin’in karşılığında verebileceğimiz hiçbir ‘tazminat’ yoktur. Dolayısıyla gönüllü bir anlaşma olasılığı da yoktur. Bu yüzden şunu açıkça söylemek gerekir: Siyonist kolonizasyon, ta tamamen duracak, ya da yerli halktan bağımsız olarak devam edecektir. Bu da yalnızca yerli nüfusun aşamayacağı bir ‘Demir Duvar’ın arkasında mümkün olabilir. İşte Araplara karşı politikamız budur, olması gereken değil, zaten var olan politikamız.
..
Bazılarımız Demir Duvar’ı Yahudi askerlerin oluşturmasını, bazılarımız ise İngilizlerin oluşturmasını istiyor. Ama hepimiz bir ‘Demir Duvar’ talep ediyoruz.
..
Bu Araplarla hiçbir anlaşma olamaz demek değildir. Sadece gönüllü anlaşma olmaz.
…
Demir Duvar, yani Arap baskısına boyun eğmeyen güçlü bir otorite, gelecekteki anlaşmanın tek ön koşuludur.’
Jabotinsky’nin Demir Duvar’ı yalnızca idealize ettiği bir metafor değildir, Siyonizm’in, bugün ki İsrail’in politika yürütücülerinin yönetim şeklinin hem stratejik hem de psikolojik çekirdeğini oluşturur. Netanyahu’nun babasının Jabotinsky ile yakınlığı Netahyahu’nun fikri ve ideolojik dünyasını etkisi altına aldığı açıktır. Benzion Netanyahu, Yahudilerin sürekli tehdit altında olduğuna inanan, güvenliğin ve egemenliğin sadece güçle korunabileceğini savunan Arap düşmanlığını ebedi bir gerçeklik olarak kabul eden bir tarihçiydi. Dolayısıyla bu görüşler bir öğreti olarak Binyamin Netanyahu’ya doğrudan geçti.
‘İran’ın yok edilmeden güvende olunamaz’, ‘Hamas ile müzakere yapılmamalı, doğrudan yok edilmeli’ gibi söylemleri Revisionist anlayışa ve de babasının ideolojik mirasına sahip çıktığını göstermektedir. İsrail’in bugün ki güvenlik devleti anlayışı, ‘Demir Duvar’ doktirinin modern halidir. Tavizsiz toprak anlayışı, iki devletli çözüm karşıtlığı Revizyonist Siyonizm’de Eretz Yisrael’in, yani vaat edilmiş topraklarda Yahudilerin topyekun hüküm sürmesi anlamına gelmektedir.
Netanyahu hükümeti İsrail siyasetinde en sağ ve en dindar partilerin koalisyonuna dayanıyor. Bu komisyon Hamas’ın yok edilmesini istiyor, Filistin Devleti’ne karşı, Barı Şeria’da yerleşim yerlerinin genişlemesini savunuyor. Netanyahu, Gazzelilerin hakları için oldukça muğlak bir çerçeveye sahip olan Trump’ın barış planına bile simgesel onay vermiş olma ihtimali oldukça kuvvetli. Çünkü Netanyahu’nun güvenlik politikalarına baktığımızda kimlik, korku ve güvenlik ekseninde şekilleniyor. Dolayısıyla Trump’ın Gazze barış planı, ateşkes anlaşması ve Filistin meselesi oldukça kırılgan bir zemine inşa edildi. Ateşkesin sürekliliği ve bir barış anlaşmasının zeminini oluşturması bu şartlarda çok kuvvetli bir ihtimal görülmüyor. Esir takası, insanı yardımın temin edilmesiyle sınırlı da kalabilir. Netanyahu’nun iç politikada tabanını kaybetmemek için gerekli koşulları sağlayacağı da çok açık.
Netanyahu’nun politik psikolojisi, Revizyonist mirasla birleşerek, tehdit üzerinden meşruiyet yaratan bir liderlik modeli yaratmıştır. Düşman algısı, hem iç birliği sağlar hem de iktidar mekanizmalarını meşrulaştırır. İsrail bu düşman algısını kuvvetlendirmek için Hamas, Hizbullah, İran ve Suriye yönetiminden kendisine bir politik sermaye oluşturmaktadır. Ateşkes anlaşmasına rağmen, İsrail askerlerinin bazı yerlere ateş açmaya devam ettiği, Lübnan sınırına saldırı düzenlediği ve Netanyahu’nun İran’ın varlığının İsrail için varoluşsal tehdit olduğuna yönelik açıklamalarına devam ettiği görülmektedir. Bu yüzden Gazze’de ve bölgede barışın inşası, yalnızca askeri ve kurumsal düzenlemelerle değil, Netanyahu’nun iktidar psikolojisinin beslendiği düşman algısı üzerinden kurulan politik sermayenin dönüştürülmesi ve düşman anlatılarının çözülmesiyle başlayacaktır.