

Orta Doğu’da iki yıldır yıkıcı çatışmaların ve diplomatik kırılmaların olduğu bir dönem yaşanıyor. Özellikle Avrupa cephesinde Filistin’e yönelik siyasi tutumda dikkat çekici bir değişim yaşandı. İspanya, İrlanda ve Norveç gibi ülkeler peş peşe Filistin Devletini resmen tanıdıklarını açıkladılar. Son olarak Fransa, Lüksemburg, Belçika ve Malta gibi ülkeler de bu adımı attı. Bu gelişmeler sadece sembolik diplomatik jestlerin ötesinde Avrupa'nın dış politika önceliklerinde ve ahlaki duruşunda yaşanan bir dönüşümün işaretidir.
Peki, Avrupa neden bu adımı şimdi atıyor? Bu kararların ardında ne tür diplomatik, hukuki ve siyasi hesaplar yer alıyor?
Gazze Savaşı: Vicdanı Harekete Geçiren Kırılma
7 Ekim 2023’te başlayan İsrail-Hamas savaşı bugün tamamen İsrail’in soykırımına ve yayılmacılığına dönüşmesi ile birlikte Avrupa kamuoyunda derin bir yankı uyandırdı. Gazze'de yüz binlerce sivilin hayatını kaybettiği ve sivil altyapının tamamen yok olduğu bu süreç Avrupa'nın mevcut tutumunu sürdürülemez hâle getirdi. Özellikle üniversitelerden sivil toplum örgütlerine, medya kuruluşlarından dini cemaatlere kadar birçok kesim hükümetlere daha net ve ilkeli bir duruş sergilemeleri yönünde çağrıda bulundu.
Artık “barış çağrısı yapmak” ya da “her iki tarafı da sağduyuya davet etmek” gibi diplomatik denge arayışları yeterli görülmüyor. Açıkçası Avrupa’da artan Filistin yanlısı toplumsal baskı hükümetlerin politikalarını dönüştürmek zorunda bıraktı.
İki Devletli Çözüme Vurgu: Sözden Eyleme
Avrupalı liderler yıllardır İsrail-Filistin meselesinde “iki devletli çözüm”den yana olduklarını söylüyor. Ancak bu söylem sahada somut bir karşılık bulmuyordu. İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria’da sürdürdüğü yerleşim politikaları ve Kudüs’teki statü tartışmaları bu çözüm vizyonunu giderek daha da zayıflatıyordu.
Filistin’i resmen tanıma kararları bu noktada önemli bir politika değişimini simgeliyor. Avrupa artık sadece sözlü olarak değil diplomatik tanımayla da Filistin’in devlet olma iddiasını destekliyor. Tabi bu durumda İsrail hükümetine yönelik açık bir mesaj niteliği taşıyor: “Barış müzakerelerine dön, uluslararası hukuka saygı göster.”
ABD ile Ayrışan Politikalar
Avrupa’nın bu süreçte aldığı pozisyon Atlantik İttifakı içindeki görüş ayrılıklarını da ortaya koyuyor. ABD, İsrail’e koşulsuz destek veren çizgisini sürdürürken Avrupa kamuoyunda bu tavra karşı giderek yükselen bir rahatsızlık söz konusu. Trump yönetiminin İsrail’e askeri desteklerini sürdürmesi Uluslararası Ceza Mahkemesi ve BM kararlarını tanımaması Avrupa’daki “bağımsız dış politika” çağrılarını artırdı.İşte bu yüzden Filistin’in tanınması Avrupa'nın küresel siyasette daha özerk bir aktör olma arzusunun da bir parçası olarak okunmalıdır.
Uluslararası Hukuk ve Meşruiyet Arayışı
Filistin Devleti, 2012’den bu yana Birleşmiş Milletler’de "üye olmayan gözlemci devlet" statüsüne sahip. Bugün Filistin Devleti 152 ülke tarafından tanınmaktadır. Birçok Batılı ülke bu tanımayı bugüne kadar ertelemişti. Bunun gerekçesi çoğunlukla “önce müzakere, sonra tanıma” şeklinde formüle edilen klasik diplomatik çizgiydi.
Ancak günümüz koşullarında bu yaklaşım artık gerçekçi ve sürdürülebilir bir çözüm üretmiyor. Tanıma kararları Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına verilen uluslararası hukuka dayalı bir destek olarak öne çıkıyor. Avrupa ülkeleri bu adımla uluslararası hukukta taraf oldukları normların gereğini yerine getirdiklerini iddia ediyor.
Siyasi Bedel ve Diplomatik Riskler
Elbette bu kararların siyasi bedelleri de olacak. Ancak Avrupa bu bedeli göze alarak uzun vadeli bir barış için bu tür adımların kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.Ayrıca bu tanımaların Filistin iç siyasetindeki etkisi de yakından izlenmeli. Hamas-Fetih ayrılığı, demokratik meşruiyet sorunları ve yönetişim eksikliği gibi meseleler Filistin’in uluslararası meşruiyetini tam anlamıyla güçlendirmesi önünde hâlâ ciddi engeller.
Sonuç: Sembollerin Ötesine Geçmek
Avrupa'nın Filistin’i tanıması tek başına bir çözüm değil. Ancak barış için gerekli olan zeminin güçlendirilmesi açısından sembolik olduğu kadar işlevsel de bir adım. Avrupa artık sadece çatışmalarda ara buluculuk yapmanın ötesinde çözüm için siyasi risk alabilen bir aktör olduğunu göstermek istiyor.
Gelecek bu kararların ne kadar kalıcı etki yaratacağını gösterecek. Ancak şurası net: Filistin’in tanınması diplomatik bir adım olmakla birlikte uluslararası vicdanın, hukukun ve sorumluluğun yeniden tanımlanması anlamına geliyor.
Tüm bu gelişmelere rağmen “topraksız ve halksız bir Filistin Devleti” olasılığı tamamen ortadan kalkmamıştır. Çünkü devlet tanıma süreci Filistin’in sınırlarının toprak bütünlüğü ve halkının özgürce yaşaması gibi temel unsurlarla desteklenmediği sürece bu tanımalar yalnızca sembolik anlam taşır. Avrupa bu konuda kalıcı ve etkili bir rol oynamak istiyorsa daha kararlı adımlar atmalı ve uzun zamandır Küresel Güney tarafından dile getirilen talepleri dikkate almalıdır.
Siyaset Bilimci Umur Tugay Yücel, . Amerikan Gücünün Gerilemesi ve Yükselen Güçler (Çin-Rusya-Hindistan-Brezilya) kitabının yazarıdır. Çalışma alanları BRICS, Küresel Siyaset ve Türk Dış Politikasıdır.