 
                Suriye, kontrol ve nüfuz alanlarına bölünmüş bir ülke olarak karşımızda duruyor. Denklemde, Türkiye, İsrail, ABD, SDG gibi aktörlerin var olması çelişkileri ve karmaşayı derinleşiyor. Ancak sahada sessiz ama etkili bir şekilde varlığını sürdüren bir aktör daha var Rusya. Moskova son günlerde Suriye’nin geleceğinde belirleyici bir aktör olarak ön plana çıkıyor. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara'nın Moskova'da Putin ile görüşmesinin ardından yapılan açıklamalar ve yorumlar bize bazı ipuçlarını veriyor.
ABD’nin Hedefleri ve Sınırlamalar
ABD, Fırat’ın doğusundaki SDG varlığını kullanarak Suriye’nin üçte birini kapsayan güvenlik ve nüfus dengesi kurmayı amaçlıyor. Süveyde için öngörülen yol haritası ve 10 Mart Entegrasyon Anlaşması hala uygulamaya geçirilebilmiş değil. Washington’un planları, sahadaki çelişkiler ve fiili durumlarla sık sık çatışıyor. Türkiye’nin Şam üzerinden hedeflerine ulaşma çabası ise, Amerikan ve İsrail çıkarlarıyla paralel yürümek zorunda yorumuna varmamıza neden oluyor.
Türkiye ve SDG’nin Stratejik Hamleleri
Türkiye, sahadaki askeri kapasitesini Şam yönetimi aracılığıyla güçlendirme yolunu seçmiş durumda. SDG’nin entegrasyonu ve sınır güvenliği üzerine kurulan diplomatik ve askeri anlaşmalar, Ankara’nın güvenlik hedeflerini destekliyor. Ancak bu süreç hala belirsizliklerle dolu; SDG’nin sahadaki konumu, entegrasyon sürecinin somut adımlarına bağlı olarak şekilleniyor.
Rusya: Dengeyi Koruyan Güç
Suriye’deki kritik deniz ve hava üsleri Rusya’nın kontrolünde bulunuyor. Moskova, Şam yönetiminin Amerikan eksenine taşınması sürecinde dengeleyici bir rol oynuyor ve İsrail’in maksimalist taleplerini sınırlayabiliyor. Rusya’nın varlığı, yalnızca sahadaki güç dengesini korumakla kalmıyor, aynı zamanda SDG'nin Amerikan planlarından kopmasında da önünü açabilecek konuma sahip olduğu anlaşılıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Ahmed el-Şara arasındaki görüşmenin ana gündem maddelerinden biri, Suriye'deki Rus askeri üslerinin geleceği oldu. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, görüşmede bu konunun ele alındığını doğruladı. Rusya'nın Tartus ve Hmeymim üslerinin stratejik önemi, Moskova'nın Orta Doğu'daki askeri varlığının sürdürülebilirliği açısından kritik bir rol oynamaktadır. Suriye'nin bu üslerin korunmasına verdiği önem, iki ülke arasındaki askeri iş birliğinin devamını işaret ediyor.
Ahmed el-Şara, Moskova'da yaptığı açıklamalarda, yeni Suriye yönetiminin Rusya ile olan ilişkileri güçlendirmeyi ve bölgesel iş birliğini artırmayı hedeflediğini vurguladı. Şara'nın bu yaklaşımı, Suriye'nin dış politikasında Rusya'ya olan bağlılığını ve Batı'ya karşı alternatif ittifaklar arayışını yansıtıyor. Bu durum, Suriye'nin uluslararası arenadaki stratejik yönelimlerini şekillendirebilir.
İsrail’in Hamleleri ve Bölgesel Riskler
İsrail’in Güney Suriye’deki müdahale potansiyeli, ABD’nin caydırıcı varlığıyla sınırlandırılmış durumda. Türkiye’nin kuzeydeki operasyonel alanıyla İsrail’in güneydeki kontrol çabaları, Rusya’nın müdahalesiyle dengeleniyor. Bu, Rusya’yı sahada yalnızca bir güç unsuru değil, aynı zamanda olası krizleri sınırlayan stratejik bir aktör haline getiriyor.
Entegrasyon ve Bölgesel İstikrarın Önündeki Engeller
SDG yetkilileri, entegrasyon sürecinin sadece anlaşmalarla değil, somut önlemler ve güvenlik mekanizmalarıyla mümkün olabileceğini vurguluyor. Azınlıkların güvence altına alınması, demokratik bir anayasa ve kapsamlı hükümet mekanizmaları olmadan süreç tamamlanamayacak. Bu durum, hem Şam hem de uluslararası aktörler açısından sürecin belirsizliklerle dolu olduğunu ortaya koyuyor.
Suriye'nin Geleceği
Suriye’deki güç dengesi, tek bir aktörün kontrolünde değil; çok taraflı bir strateji oyununa dayanıyor. Rusya, ABD ve İsrail’in planlarını dengeleyerek sahadaki çatışma riskini sınırlıyor ve Şam’ın stratejik manevra alanını genişletiyor. Türkiye ise hem sınır güvenliği hem de SDG’nin entegrasyonu üzerinden sahadaki etkisini korumaya çalışıyor. Bu karmaşık denklemin çözümü, yalnızca bölgesel aktörlerin değil, küresel güçlerin stratejik tercihlerine de bağlı olacak.
Rusya’nın sessiz dönüşü, Suriye sahasında yalnızca mevcut dengeleri korumakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki krizleri ve güç mücadelelerini şekillendirecek bir denge unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, Suriye’nin yeniden inşası ve bölgesel istikrarın sağlanmasında kritik bir değişken olarak değerlendirilmeli.
