Müzik, Emperyalizm ve Ulusal Kimlik:  12 Günlük Savaş ve Elaç Şarkısı
Masoud Sadrmohammadi
Müzik, Emperyalizm ve Ulusal Kimlik: 12 Günlük Savaş ve Elaç Şarkısı
18.10.2025 Cumartesi 21:11

İran ile İsrail arasındaki doğrudan savaşın üzerinden aylar geçti, ancak hala her ay ve hafta en az bir kez bu savaş hakkında yeni bir analiz, rapor, yazı ya da makale yayınlanıyor.

Bu savaş, hem Orta Doğu’da hem de İran ve İsrail içinde pek çok şeyi değiştirdi. Herkesin dikkati güvenlik, askeri ve siyasi alanlara çevrilmiş olsa da, İran savaş sonrasında toplumsal alanda da çok derin dönüşümler yaşadı.

Her şeyden önce, savaş günlerinde, İsrail’in yıllar süren planlamalarla İran’da devlet ile halk arasında çatışma çıkarma beklentisine rağmen, İran halkı beklenmedik biçimde ülkesinin ve devletinin yanında yer aldı. Yurt dışında yaşayan veya seyahat eden çok sayıda İranlı ülkesine döndü. 

Etnik, mezhebi ve güvenlik fay hatlarının bulunduğu şehirlerde hiçbir karışıklık yaşanmadı. Bütün bunları, İranlıların vatanlarına bakışında yatan tarihsel bilinçle ve yüzyıllardır birikmiş toplumsal sezgiyle açıklamak gerekir.

Savaş günlerinde yaşanan toplumsal olaylardan biri, milyonlarca İranlının ilgiyle karşıladığı ve İran’ın toplumsal tarihinde özel bir sayfa haline gelen “Elac (Çare)” adlı şarkının yayımlanmasıydı. 

Elaç aslında Türk okuyucularımız açısından tanıdık bir kelime elaç yani ilaç. Bu eser, Mohsen Çavuşi tarafından savaşın ortasında YouTube’da paylaşıldı. İnternetin o günlerde ağır şekilde kesintiye uğramasına rağmen, hem ülke içindeki hem de dışındaki İranlılar tarafından büyük ilgi gördü. Savaş halindeki bir ulusun ruhsal birlikteliğini güçlendirmesi bakımından “Elac” şüphesiz İran’ın toplumsal ve sanatsal tarihinde kalıcı bir yer edindi.

Ortak Ruhumuz Elaç

Müziğin toplumsal bir eylem olarak bu kadar güçlü bir işlev üstlenmesi İran müzik tarihinde yeni bir şey değildir. Meşrutiyet döneminde söylenen “Morg-e Seher” (Şafak Kuşu) şarkısı, Şah rejimine karşı okunan devrim marşları veya İran-Irak savaşının sekiz yılı boyunca söylenen savaş ezgileri bu çizginin tarihsel örnekleridir. 

İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü “12 Günlük Savaş”ta da Çavuşi’nin “Elac”ı, çağdaş bir “durumsal müzik” (situatedmusic) örneği olarak İran’ın toplumsal tarihine girmiştir. Sosyal medyada şarkı, “kaosun ortasında huzur veren ses” olarak anılmıştır. Bu müzik, piyasa için değil, İran halkının ortak ruhu için yapılmıştır.

Şarkının en dikkat çekici yönü, kullandığı dildir. Çavuşi, İsrail’in İran’a yönelik savaşını ulusal bir mesele olmaktan çıkarıp, emperyalizme karşı insanlık düzeyinde bir direniş olarak sunmaya çalışır. “Elac” tamamen sembolik, mecazlarla ve politik-dinî imalarla dolu bir dille yazılmıştır. “Bedenimizin parçalarıyla, kızlarımızın saçlarıyla” ve “savaş borusunu çalır, sonra birden barış istiyor” gibi dizeler, düşmanın ikiyüzlü politikalarına açık göndermelerdir. 

“İblis soyundan gelenler”, “gece fareleri” ve “kötülüğün asalakları” gibi ifadeler, İran müziğinde benzeri az görülür bir açıklıkla düşmanın ikiyüzlülüğünü kınar.

Tüm Mazlum ve Sömürülen Halkların Şarkısı

Bu dizelerdeki kelimeler sadece eleştiri değil, aynı zamanda harekete geçiricidir. “Biz umut gibi yaşıyoruz” veya “Biz gelmekteyiz” gibi cümleler, İran halkını direnç, bilinç ve sahnede olma çağrısına yönlendirir. Şarkının en önemli boyutu ise onun evrensel ve ırkçılık karşıtı duruşudur. Çavuşi, Batı dünyasındaki kölelik tarihine ve “sınırsız zulümlerine” atıfla, meseleyi küresel bir bağlama taşır. Şarkının mesajı yalnızca İran için değil, tüm mazlum ve sömürülmüş halklar içindir.

Bu eseri, yalnızca savaş döneminde yazılmış millî bir şarkı olarak değil, aynı zamanda modern bir “direniş marşı” olarak değerlendirmek gerekir. “Elac”, sanatsal ve cesur bir dille hem İran halkının hem de tüm sömürge halklarının sesidir. Çavuşi, İran halkını bir saldırının kurbanı olarak değil, “gelmekte olan” bir direniş öznesi olarak resmeder; onları “köleci kavimlere karşı savaşan özgür insanlar” olarak gösterir.

Sanatçı, bu evrensel anlamın yanında, esere güçlü bir yurtseverlik boyutu da kazandırır: “Çare vatandadır.” Aynı zamanda, ülkedeki “hainlerin” hep var olduğuna ve bunların “yabancıların işi” olduğuna dikkat çeker. Şarkıda İran halkının gücüne dair birçok sembolik göndermeye yer verilir. Çavuşi, “evlerinden kaçma vakti geldi” diyerek İsrail şehirlerine ulaşan İran füzelerine imalı bir gönderme yapar; “sürekli çalan sirenler” ve “delik kubbe” ifadeleriyle de İsrail’in savunma zafiyetine atıfta bulunur. Düşmanın tek işinin “çocuk öldürmek” olduğunu söyler.

“Tanrı Bizimle”

Şarkı, İran halkının dinî inançlarına da güçlü biçimde dayanır. Halkı “yakin”e ulaşmış bir millet olarak tanımlar; Kâbe ve Hz. Ali’nin Zülfikar’ını İran halkının gücünün sembolü sayar. Buna karşılık, düşmanın bu gücü anlamaktan aciz olduğunu belirtir. İran halkına doğrudan hitap ederek “Tanrı bizimle” der ve artık düşmanların kötülüğünden korkulmayacağını vurgular.

Çavuşi, bu 5 dakikalık eserinde “dünyanın özgür insanlarını”, İran halkını ve “gece fareleri” olarak adlandırdığı Siyonist düşmanları aynı anda muhatap alır; insanlık düşmanlarına karşı direnişin bir manifestosunu seslendirir.

Çavuşi’nin bu eseri İran’ın toplumsal ve sanatsal tarihinde, sanatçıların halklarıyla omuz omuza durduğu unutulmaz bir örnek olarak anılacaktır. Ayrıca dünya anti-emperyalist sanat tarihinde de, bu esere sosyal medyada on milyonlarca kişinin gösterdiği ilgi dikkate alınmadan tam bir tarih yazmak mümkün olmayacaktır.