Hükümette olamadıkları her dönemde 'Özgür Basın' provokasyonuna başlayan CHP, tek partili dönümde birçok gazeteyi kapatırken, bütün medyayı ele geçirdi. Özellikle Şeyh Sait isyanı bahanesi ile 4 Mart 1925’te huzurun sağlanması için çıkartılan Takriri Sükun Kanunu ile hükümete olağanüstü yetkiler kazandırılırken, CHP karşısındaki tüm muhalefet bastırılmaya çalışıldı. Lozan’ı başarı olarak yutturmaya çalışan İsmet İnönü, bu kanunun da baş mimarı oldu.
Kanunla birlikte birçok gücü de eline alan tek parti CHP, basını da etkisi altına aldı ve bastırmaya başladı. Şimdi basına özgürlük diye çığırtkanlık yapan CHP, hükümette söz sahibiyken, Son Telgraf, İstiklal, Aydın,Tanin, Vatan gibi birçok gazeteyi kapatarak, basını da tek ses haline getirmeye çalıştı. Bu gazetelerin ortak noktası ise CHP’ye muhalefet olmasıydı. Basın özgürlüğü ile uzaktan yakından alakası olmayan bu anlayış, basını CHP’nin rüzgarına sokmuştu.
BASIN BASKI İLE CHP TEKELİNE GİRDİ
CHP hükümeti gazeteleri kapatmakla da kalmadı, birçok gazeteciyi de yargıladı. Gazetecilere özgürlük diyen CHP, bu dönemde ilk olarak Hüseyin Cahit Yalçın’ı yargıladı. Yine CHP tarafından kurulan İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Yalçın’ı suçu ise haber yapmaktı! Yalçın, CHP’nin mahkemesi karşısında kendisini savunurken, sonuç ise Çorum’a sürgün oldu. İstiklal Mahkemelerinde yargılanan birçok isim ise “Bir daha gazetecilik yapmayacağım” sözünü vererek, cezadan kurtulabilmişti.
Ayrınca sözde basın özgürlüğü savunucusu CHP hükümeti; Velid Ebüzziya, Suphi Nuri, Eşref Edip gibi birçok gazeteci de İstiklal Mahkemesinde yargılanmış, Hüseyin Cahit, Cevat Şakir, Zekeriya Sertel gibi bazı yazarlar da sürgün ve 15 yıla kadar hapse mahkum edilmişti.
MUHALEFETİN SESİ YASA DIŞI BASKINLA SUSTURULDU
Bu dönemde CHP’nin karşısında muhalefet yapmak isteyenler parti hazırlıklarını Tan gazetesinden faydalanarak halka duyurmak istiyordu. Celal Bayar ve Tevfik Rüştü Aras’ın da aralarında olduğu bu grup Serteller’le birlikte dergi çıkarmak konusunda anlaştı. Fakat, basını da tekeline sokmak isteyen İnönü ve CHP hükümeti, Tan Matbaasını yerle bir ederek, basının da sesini kesmek istedi.
O dönem Sabahattin Ali ve Aziz Nesin Markopaşa dergisini çıkartırken, ikili hakkında dergide siyasileri eleştirmekten dolayı birçok dava açıldı. Dönemin mahkemelerine ve hükümetine güvenmeyen Sabahattin Ali, Türkiye’den ayrılmak istedi ve Bulgaristan sınırını geçerek Avrupa’ya gitmek istedi. Sabahattin Ali, derin devlet tarafından milliyetçi gereklerle kafasına sopayla vurula vurula öldürülürken, CHP hükümeti Bulgaristan sınırında cesedinin bulunduğunu açıkladı ve cinayetle ilgisi olmadığını savundu.
Nazım Hikmet ise Sebahattin Ali’ye göre biraz daha şanslıydı. Dönemin demokrasisine güvenmeyen Nazım Hikmet, Rusya’ya kaçtı ve burada memleket hasretiyle hayatını kaybetti. Fakat CHP’ye sorarsanız, Nazım Hikmet’i ve Sebahattin Ali’yi çok sever… Hükümet sevdiğini öldürmez.